Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

ne yapayım

  • 1 быть

    olmak,
    bulunmak; -imek,
    olmak
    * * *
    1) врз olmak; bulunmak

    де́ньги есть — para var

    де́нег не́ было — para yoktu

    бы́ли б де́ньги! — yeter ki para olsun!

    у него́ таки́х де́нег никогда́ не́ было — onun bu kadar parası olmadı hiç

    у неё не́ было дете́й — çocuğu olmamıştı / yoktu

    будь у неё де́ти... — çocuğu olsa(ydı)...

    будь то мужчи́на или женщи́на — erkek olsun, kadın olsun

    будь по-тво́ему — senin dediğin olsun

    сего́дня я был в лесу́ — bugün ormana gittim

    в час я был в лесу́ — (saat) birde ormanda idim / bulunuyordum

    в лесу́ я был то́лько час — ormanda ancak bir saat kaldım

    когда́ мы бы́ли в дере́вне,... — biz köyde iken / bulunduğumuz sırada...

    когда́ я был в ва́шем во́зрасте... — ben sizin yaşınızdayken...

    собра́ние бу́дет за́втра — toplantı yarın olacak / yapılacak

    бы́ли и таки́е слу́чаи — öyle olaylar da olmuştu / yer almıştı

    приходи́, в семь (часо́в) бу́ду до́ма — gel, yedide evdeyim

    2) (об одежде и т. п.)

    она́ была́ в костюме — tayyörünü giymişti

    он был в сапога́х — ayağında çizme vardı

    он был при ордена́х — (göğsüne) nişanlarını takmıştı

    кто э́то был? — kimdi o?

    он бу́дет врачо́м — doktor olacak, doktorluk yapacak

    он был просты́м учи́телем — sıradan bir öğretmendi

    он со́рок лет был учи́телем — kırk yıl öğretmenlik yaptı

    он был о́чень рад — çok memnundu / sevindi

    ра́дость его́ была́ недо́лгой — sevinci uzun sürmedi

    э́то пальто́ ей бу́дет у́зко — bu palto ona dar gelir

    ему́ бы́ло за со́рок — yaşı kırkı geçmişti, kırkını aşkındı

    бы́ло о́коло двух (часо́в) — saat ikiye geliyordu

    4) (приходить, приезжать) gelmek

    я бу́ду к ве́черу — akşama (doğru) gelirim

    во ско́лько мы бу́дем в го́роде? — şehre kaçta varırız / varacağız?

    бу́дем наде́яться, что... —...acağını umalım

    ты бу́дешь говори́ть / выступа́ть? — konuşacak mısın?

    ты бу́дешь говори́ть серьёзно?! — ciddi konuşacak mısın, konuşmayacak mısın?!

    ты у меня́ бу́дешь говори́ть! — konuşturacağım seni (ben)!

    я не бу́ду жа́ловаться — şikayet etmeyeceğim; şikayet edecek değilim ( не собираюсь)

    поко́я у вас не бу́дет — rahat yüzü görmezsiniz

    ••

    ну, была́ не была́! — haydi ne olacaksa!

    будь что бу́дет! — ne olursa olsun!

    отку́да ему бы́ло знать, что... ? —... nereden bilsindi / bilebilirdi?

    и к чему́ бы́ло ждать? — ne vardı bekleyecek?

    Вы отку́да бу́дете? — разг. Siz nereden oluyorsunuz?

    все там бу́дем — sonumuz kara toprak

    быть и́ли не быть — var olmak veya olmamak

    так бы́ло, так и бу́дет — böyle gelmiş, böyle gidecek

    Русско-турецкий словарь > быть

  • 2 делать

    yapmak,
    etmek,
    kılmak
    * * *
    несов.; сов. - сде́лать, врз
    yapmak; etmek; kılmak

    де́лать ме́бель — mobilya yapmak / çıkarmak

    де́лать заря́дку — sabah jimnastiği yapmak

    де́лать уро́ки — ders çalışmak

    де́лать сто киломе́тров в час — saatte yüz kilometre yapmak

    сде́лать шаг — bir adım atmak

    сде́лать шаг наза́д — bir adım gerilemek

    де́лать кого-л. счастли́вым — birini mesut etmek, mutlu kılmak

    сде́лать образова́ние беспла́тным — öğrenimi parasız kılmak

    э́то де́лает дальне́йшую диску́ссию невозмо́жной — bu, tartışmanın devamını imkansız kılıyor

    ты хорошо́ сде́лал, что пришёл — iyi ettin de geldin

    сде́лать кого-л., что-л. свои́м зна́менем — перен. bir şeyi kendine bayrak edinmek

    из чего́ сде́лано э́то блю́до? — bu yemeğin malzemesi nedir?

    сде́лай себе́ костю́м — (kendine) bir kostüm yaptır

    де́лать переры́в — ara vermek

    сде́лать заявле́ние для печа́ти — basına demeç vermek

    что мне де́лать? — ne yapayım? ne yapsam?

    всё равно́ сде́лаешь по-мо́ему! — gene dediğime gelirsin!

    сде́лано в Ту́рции (надпись)Türk malı

    тебе́ что, де́лать не́чего? — başka işin yok mu?

    он о́чень лю́бит де́лать пода́рки — hediye vermeyi çok sever

    Русско-турецкий словарь > делать

  • 3 куда

    нареч.
    1) вопр. относ. nereye

    куда́ э́то ты (направля́ешься)? — nereye böyle?

    куда́ он ра́нен? — neresinden yaralıdır?

    вам куда́ (ну́жно попа́сть)? — nereyi arıyorsunuz?

    там, куда́ мы пое́дем... — gideceğimiz yerde

    куда́ б ты ни пое́хал — nereye gidersen git, her nereye gitsen

    2) неопр., разг. bir yere
    3) вопр., разг. (к чему, зачем) ne diye

    куда́ нам торопи́ться? — ne diye acele edilim?

    куда́ ты спеши́шь / торо́пишься? — acelen ne?

    куда́ мне сто́лько де́нег? — ne yapayım bu kadar parayı?

    4) частица, разг. ( гораздо) çok daha

    куда́ ле́гче — çok daha kolay

    5) в соч., частица, прост.

    куда́ уж тебе́ с ним тяга́ться! — onunla boy ölçüşmek ne haddine senin!

    куда́ он то́лько не обраща́лся — başvurmadığı yer / kapı kalmadı, kırk kapının ipini çekti

    ••

    будь он молодо́й, ещё куда́ ни шло — genç olsa yine neyse

    па́рень хоть куда́ — kıyak bir çocuk

    вот куда́ веду́т таки́е оши́бки — böylesi hataların insanı götüreceği yer işte budur

    Русско-турецкий словарь > куда

  • 4 постилать

    несов.; сов. - постели́ть, разг.
    1) sermek, yaymak, döşemek

    постила́ть на стол ска́терть — masaya örtü sermek

    постла́ть на́ пол ковёр — yere halı yaymak, halı döşemek

    где тебе́ постели́ть? — yatağını nereye yapayım / yapalım / yapsın?

    Русско-турецкий словарь > постилать

  • 5 цитата

    alıntı
    * * *
    ж

    приведу́ ещё одну́ цита́ту из... —...dan bir alıntı daha yapayım

    Русско-турецкий словарь > цитата

  • 6 only

    adj. tek, biricik, ancak, ağırbaşlı, başhemşire vakarlı
    ————————
    adv. sadece, sade, yalnız, sırf, bir tek, daha
    ————————
    conj. yalnız, ama, fakat
    * * *
    sadece
    * * *
    ['əunli] 1. adjective
    (without any others of the same type: He has no brothers or sisters - he's an only child; the only book of its kind.) tek, biricik
    2. adverb
    1) (not more than: We have only two cups left; He lives only a mile away.) sadece, yalnız
    2) (alone: Only you can do it.) sadece, yalnız
    3) (showing the one action done, in contrast to other possibilities: I only scolded the child - I did not smack him.) sadece, yalnızca
    4) (not longer ago than: I saw him only yesterday.) daha
    5) (showing the one possible result of an action: If you do that, you'll only make him angry.) sadece, yalnızca
    3. conjunction
    (except that, but: I'd like to go, only I have to work.) ama, ne yapayım ki, ne çare ki

    English-Turkish dictionary > only

  • 7 damit

    damit ['da:mıt, da'mıt]
    I adv bununla, onunla;
    was soll ich \damit? onu ne yapayım?;
    \damit befasse ich mich nicht onunla ilgilenmiyorum [o uğraşmıyorum];
    es fing \damit an, dass er mich schlug/belog olay bana vurmasıyla/yalan söylemesiyle başladı;
    weg \damit! at onu!;
    hör \damit auf! bırak onu!;
    ich bin \damit zufrieden ondan memnunum
    II konj -sin diye, -mesi için;
    \damit du es nicht vergisst unutmayasın diye, unutmaman için, ta ki unutmayasın;
    \damit Wahlen durchgeführt werden können, ... seçimler yapılabilsin diye..., seçimlerin yapılabilmesi için...

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > damit

  • 8 dazu

    dazu ['da:tsu, da'tsu:] adv
    1) ( räumlich) neye;
    wozu gehört das? — \dazu bu neye ait? — ona
    2) ( außerdem) ayrıca
    3) ( dafür) onun için, bunun için;
    ich brauche \dazu einen Hammer bunun için bir çekice ihtiyacım var;
    er/das ist \dazu da, um... o/bu... içindir;
    ich habe keine Lust \dazu ona [o buna] hevesim yok
    4) ( darüber) buna, ona;
    was meinst du \dazu? buna ne diyorsun [o dersin] ?
    5) das führt \dazu, dass es Krach gibt bunun sonunda kavga çıkar;
    wie komme ich denn \dazu? (warum bekomme ich das?) bunu niçin bana veriyorsun ki?; (warum sollte ich es tun?) bunu niçin yapayım ki?

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > dazu

  • 9 lassen

    lassen <lässt, ließ, gelassen> ['lasən]
    1. vt
    1) (unverändert \lassen, unter\lassen) bırakmak;
    lass doch das Gejammer! bırak bu yakınma tiradını!;
    \lassen wir das! bırakalım bunu!;
    lass mich! ( fam) bırak beni!;
    lass mich in Ruhe! ( fam) beni rahat bırak!;
    er kann es einfach nicht \lassen bir türlü ondan vazgeçemiyor;
    tu, was du nicht \lassen kannst! ( fam) ne hâlin varsa gör!;
    \lassen wir es dabei bunu böylece bırakalım
    2) (zurück\lassen) bırakmak;
    sein Leben \lassen ( geh) hayatını vermek
    3) ( zugestehen)
    jdm Zeit \lassen birine zaman bırakmak [o tanımak];
    jdm seinen Willen \lassen birinin istediğini yapmasına izin vermek;
    das muss man ihr \lassen bu işten anladığını kabul etmek gerekiyor
    4) (irgendwohin \lassen)
    Wasser in die Wanne \lassen tekneye su doldurmak;
    jdm die Luft aus den Reifen \lassen birinin lastikleri söndürmek;
    lass mich mal vorbei! bırak da bir geçeyim!
    5) offen \lassen ( Tür, Fenster) açık bırakmak; ( beim Schreiben) boş bırakmak;
    wir sollten nichts unversucht \lassen denemediğimiz şey bırakmayalım
    2. <lässt, ließ, lassen> ['lasən] vt mit einem Infinitiv
    1) ( erlauben) bırakmak; ( zulassen) bırakmak;
    lass mich nur machen! bırak beni yapayım!;
    lass hören! söyle!;
    so kannst du dich sehen \lassen ortaya böyle çıkamazsın;
    lass dir das gesagt sein! benden günah gitti!;
    sich nicht stören \lassen istifini bozmamak;
    \lassen Sie das nur meine Sorge sein bırakın bana, dert etmeyin kendinize;
    \lassen Sie mich bitte ausreden bırakın da sözümü bitireyim;
    einen fahren \lassen ( fam) yellenmek;
    jdn laufen \lassen ( fam) birisini serbest bırakmak;
    etw geschehen \lassen bir şeyi oluruna bırakmak;
    lass ihn nur kommen! bırak da bir gelsin!;
    sich dat einen Bart stehen \lassen sakal bırakmak
    sich scheiden \lassen boşanmak;
    sich dat die Haare schneiden \lassen saçalarını kestirmek;
    ich lasse bitten buyurun;
    er lässt dich grüßen sana selamları var;
    ich habe mir sagen \lassen, dass... bana dediler ki...
    3) (unverändert \lassen)
    etw sein [o bleiben] \lassen bir şeyi değiştirmemek, bir şeyi aynen [o olduğu gibi] bırakmak;
    jdn hängen \lassen birini atlatmak [o ekmek];
    sich hängen \lassen kendini bırakmak;
    etw liegen \lassen ( nicht wegnehmen) bir şeyi yerinde bırakmak; ( vergessen) bir şeyi bırakmak; ( unerledigt lassen) bir işi yüzüstü bırakmak;
    jdn links liegen \lassen birine yüz vermemek, birini es geçmek;
    stecken \lassen üstünde bırakmak; ( Schlüssel) kilidin üstünde bırakmak;
    lass dein Geld stecken! bırak, ben ödeyeceğim!;
    stehen \lassen ( nicht wegnehmen, vergessen) bırakmak; ( nicht zerstören) bozmamak; ( Essen) yememek; ( sich abwenden) sırt çevirmek (-e); ( bei einem Termin) bekletmek
    4) ( Imperativ)
    lass uns gehen! haydi gidelim!;
    lasset uns beten bırakın, dua edelim;
    lass es dir schmecken afiyet olsun;
    5) (lassen + sich: möglich sein)
    das wird sich einrichten \lassen bu yapılır;
    das lässt sich nicht vermeiden bundan kaçınılmaz;
    ich will sehen, was sich tun lässt bakayım, ne yapılır;
    das lässt sich hören söz söylemek buna derler

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > lassen

  • 10 machen

    machen ['maxən]
    I vt
    1) ( tun) yapmak, etmek;
    eine Bemerkung \machen bir söz etmek;
    einen Spaziergang \machen gezinti yapmak, yürüyüşe çıkmak;
    er macht mir den Garten benim için bahçeyi yapıyor; ( Kräuter) ufalamak;
    ich will es kurz \machen kısa keseceğim;
    wird gemacht! yapılacak!;
    gut gemacht! iyi yaptın!;
    ein Spiel \machen maç yapmak
    das lässt sich \machen bu yapılabilir;
    was soll man \machen? ne yapalım?;
    da ist nichts zu \machen yapılacak bir şey yok;
    was \machen Sie beruflich? meslek olarak ne yapıyorsunuz?;
    was macht dein Bruder? ağabeyin [o erkek kardeşin] ne yapıyor?;
    lass mich nur \machen! bırak da ben yapayım!;
    mach's gut! ( fam) ( Abschiedsgruß) eyvallah!;
    warum lässt du das mit dir \machen? niçin bunu kendine yaptırtıyorsun?;
    er wird es nicht mehr lange \machen ( fam) ( sterben) günleri sayılı;
    nun mach schon! ( fam) ( beeilen) haydisene!;
    mach, dass du wegkommst! ( fam) çek arabanı!;
    ins Bett/in die Hose \machen ( fam) yatağa/donuna yapmak
    2) ( herstellen) yapmak; ( anfertigen) yapmak; ( Speisen) hazırlamak; ( Licht) yakmak;
    ein Foto \machen fotoğraf çekmek;
    sie ließ sich beim Friseur/von einer Freundin die Haare \machen kuaföre/kız arkadaşına saçlarını yaptırdı;
    dafür ist er wie gemacht onun için biçilmiş kaftan
    3) ( Lärm) yapmak;
    Eindruck \machen izlenim bırakmak;
    einen Fleck auf etw \machen bir şeyin üzerini leke etmek;
    macht nichts! ( fam) ziyanı yok!, fark etmez!;
    was macht das schon? bu ne fark eder ki?
    das macht mich nervös/verrückt bu beni sinir/deli ediyor;
    das Kleid macht ( sie) alt bu giysi onu ihtiyarlaştırıyor [o yaşlı gösteriyor];
    jdm etw leicht \machen birine bir şeyde kolaylık göstermek;
    jdm das Leben zur Hölle \machen birinin hayatını zehir etmek;
    Joggen macht fit jogging insanı zindeleştirir
    5) ( fam) ( kosten) tutmak;
    was macht das? bu, ne tutuyor?
    6) ( fam) ( ergeben) etmek;
    das macht zusammen 14 bunlar, birlikte 14 eder, hepsi 14 eder
    II vr
    sich \machen
    sich hübsch \machen süslenmek;
    sich lächerlich \machen maskara olmak, kendini gülünç duruma düşürmek;
    sich lustig \machen eğlenmek ( über ile), alaya almak ( über -);
    sich beliebt \machen kendini sevdirmek ( bei -e);
    sich verständlich \machen derdini anlatmak;
    \machen Sie sich's bequem! rahatınıza bakın!
    2) ( fam) ( gedeihen) büyümek
    3) ( passen)
    sich gut \machen iyi durmak
    4) ( beginnen)
    sich an die Arbeit \machen iş başı yapmak;
    sich auf den Weg \machen yola koyulmak
    \machen Sie sich nur keine Umstände wegen mir! benim yüzümden zahmet etmeyiniz!;
    sich dat falsche Hoffnungen \machen boşuna umutlanmak
    6) ( fam)
    sich dat nichts aus etw \machen bir şeyi hiç umursamamak;
    sie macht sich nichts aus Eis dondurmadan hoşlanmaz

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > machen

  • 11 sollen

    sollen <soll, sollte, sollen> ['zɔlən]
    1) ( müssen)
    was soll ich ( jetzt) tun? (şimdi) ne yapayım?;
    das hättest du nicht tun \sollen bunu yapmamalıydın
    2) ( Befehl)
    du sollst leise sein! sessiz olmalısın
    3) ( Notwendigkeit) gerekmek;
    man sollte mehr sparen daha fazla tasarruf etmek gerekir
    4) ( Wunsch)
    soll ich auf dich warten? seni bekleyeyim mi?;
    sie \sollen wissen... bilesiniz...;
    was soll ich ( dir) sagen? (sana) ne diyebilirim ki?;
    das soll sie haben bu ondaymış;
    hoch soll er leben! çok yaşasın!;
    das sollst du mir büßen alacağın olsun
    5) ( Vermutung) -miş;
    es soll morgen schneien yarın kar yağacakmış;
    das soll ich sein? bu ben miymişim?;
    so etwas soll es geben (b) öyle bir şey varmış
    was soll ( denn) das heißen? bu (da) ne demek (oluyor) ?;
    soll das alles sein? hepsi bu kadar mı?;
    wer soll das sein? bu kimmiş?;
    solltest du ihn sehen, sag ihm... onu görecek olursan,... söylersin;
    mir soll es gleich sein benim için fark etmez
    2. vi
    was soll's? ne olmuş ki yani?;
    was soll der Mist? bu pislik de ne oluyor?

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > sollen

  • 12 shall Ý

    -eyim mi, -ayim mi, yapayim mi, edeyim mi

    English to Turkish dictionary > shall Ý

См. также в других словарях:

  • kaş yapayım derken göz çıkartmak — işi düzelteyim derken büsbütün bozmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Bİ-KÜNEM — Yapayım …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • Bekir Coşkun — (Tülmen, Şanlıurfa, Turkey) is a Turkish journalist, writer and columnist for the leading Turkish daily, Hürriyet . He is a good friend of Emin Çölaşan, who also used to work in the same newspaper before he was controversially sacked by the paper …   Wikipedia

  • Petek Dinçöz — (* 29. Mai 1980 in İzmir) ist eine türkische Pop Sängerin, Model, Moderatorin und TV Schauspielerin. Bis zum Alter von 24 Jahren lebte Dinçöz bei ihren Eltern in İzmir und zog dann mit ihnen nach Istanbul um.[1] Ihre Karriere begann bei einer… …   Deutsch Wikipedia

  • Petek Dincoz — Petek Dinçöz Petek Dinçöz est une mannequin, chanteuse, danseuse orientale, actrice, présentatrice de télévision turque née le 29 mai 1980 à İzmir en Turquie. Elle est une des actrices les plus connues et aimée de Turquie. Elle a remporté aussi… …   Wikipédia en Français

  • Petek Dinçöz — est mannequin, chanteuse, danseuse orientale, actrice, présentatrice de télévision turque née le 29 mai 1980 à İzmir en Turquie. Elle est une des actrices les plus connues et aimée de Turquie. Elle a remporté aussi de nombreux… …   Wikipédia en Français

  • bergüzar — is., esk., Far. berguẕār Anmak için verilen hatıra, armağan, yadigâr Büyük babanın zamanında bergüzarmış, ne yapayım, kıramadım. E. E. Talu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • daraşlık — is., ğı Sıkıntılı ortam, durum, darlık Bu ocaklar hiç sönmez, gece gündüz yanar. Ben hem yemek pişireyim hem de bu daraşlıkta temizlik nasıl yapayım? M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ezgince — sf. 1) Ezgin bir biçimde olan Münir, ezgince bir suratla: Ne yapayım efendibabacığım, geçinme derdi bu. H. R. Gürpınar 2) zf. Ezgin bir biçimde …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • güngörmüşlük — is., ğü Hayat tecrübesi çok olma Çok güngörmüşlüğünüz var, söyleyin bakalım, ben ne yapayım? Y. Kemal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hayrat — is., Ar. ḫayrāt 1) Sevap kazanmak için yapılan iyilik Küçük bir hayrat çeşmesinin başındaydı. A. H. Tanpınar 2) Halkın yararlanması için yapılan okul, çeşme, hastane vb. yapı Karababa, beni daima hayrat yapayım diye, böyle aldatmış olmalı! Ö.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»